Zülkarneyn
Seddi, iyileri kötülerden, mağdurları zalimlerden ayıran ve koruyan bir
özelliğe sahiptir. Ayrıca bu setin yıkılmasından
sonra, suyun bitmesi, kuraklık, kargaşa ve savaşlar gibi yeryüzünde ki düzeni
bozacak ve dünyayı önemli derecede etkileyecek olaylar zinciri başlayacak ve
daha sonra da kıyamet kopacaktır. Dolayısıyla Zülkarneyn Seddi ile dünya
düzeni, sosyal olaylar ve bu olayların gelişmesi, biçimlenmesi veya
düzenlenmesi arasında önemli bir ilişki olabileceği söylenilebilir.
Peki,
yerin manyetik alanının da Zülkarneyn Seddi gibi dünya düzeni üzerine önemli
bir etkisi veya ilişkisi var mıdır?
Dünyanın Manyetik Alanıyla Dünya İklimi
Arasında ki İlişki
Zülkarneyn
Seddi’nin yıkılmasıyla yeryüzünde çok önemli olaylar meydana gelecektir ki
bunlardan ilki ve en önemlisi Ye’cüc ve Me’cüc’ün ortaya çıkması ve onların
çıkmasıyla da suyun tükenmesidir.
Su
tabiat, su hayat, su yaşam, su dünyadaki yaşamın devamı ve temel kaynağı,
kısaca su her şey demektir. Bu nedenle suyun bitmesi, ister insan, ister
hayvan, ister bitki olsun bütün mahlûkatın derinden etkilenmesi, toplum, ülke
veya medeniyetlerin kökten sarsılması ve hatta yok olması demektir. Tarih bu
şekilde yok olan toplum veya medeniyet örnekleriyle doludur.183
Fakat Hadis-i Şerif’lerde izah edilen su krizi geçmişte yaşandığı gibi; bir
bölge veya bölgeleri, bir toplum ya da toplumları değil, bütün dünyayı ve
maalesef bütün insanlığı etkileyecek bir krizidir. Tesiri günümüzde dahi
hissedilen bu durum, bütün dünya ülkelerinde öncelikle ele alınan en önemli
gündem maddelerinden birisidir. Ve bu problem hakkında konuşulurken “yöresel
veya bölgesel su krizi veya problemi” ifadeleri yerine artık Hadis-i
Şerif’lerde ki izahatlara da uygun olarak, “dünya su krizi veya problemi”,
“global su krizi veya problemi”, “global veya küresel kuraklık” ibareleri
kullanılmakta ve bu durumun önem ve vahametini vurgulamak, konuyla ilgili
problemleri ortaya koymak ve alınması gereken tedbirleri ve çözümleri
tartışabilmek için, ulusal ve uluslar arası kongreler, paneller vs
düzenlenmektedir. Ayrıca bu düzenleme ve uygulamaların denetlenebilmesi ve
takip edilebilmesi amacıyla, ulusal ve uluslar arası örgütlenmelere başlamış ve
hatta bireysel hassasiyet oluşturabilmek ve bütün insanların su krizine
dikkatini çekebilmek için Birleşmiş Milletlerin Şubat 1993 yılında yaptığı 47.
toplantısında alınan karar doğrultusunda 22 Mart’ın “Dünya Su Günü” olarak
kutlanmasına karar verilmiştir.184-186
Dünyada
1,384x109 km3 su vardır, bu suyun takriben % 97.39’u
deniz ve okyanuslarda tuzlu su, geri kalan % 2.01’i buzullar ve % 0.60’ı
yeraltı suları, göl ve akarsu gibi tatlı su kaynakları olarak bulunmaktadır.
Buda dünyada kullanılabilir tatlı su kaynaklarının ne kadar az ve hatta
yetersiz olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bugün mevcut su kaynaklarının %
54’ü kullanılmaktadır ve şu andaki kullanım şartlarıyla sadece nüfus artışından
dolayı 2025 yılında bu oranın % 70’e çıkacağı ifade edilmektedir. Ayrıca yaşam
standartlarının artmasına paralel olarak su ihtiyacının da artması durumunda,
mevcut tatlı su kaynaklarının % 90’nın kullanılacağı ve yeryüzünde yaşayan
diğer canlılar için kalan su miktarının % 10’a düşebileceği tahmin
edilmektedir. Sonuçta sadece nüfus artışı ve su kaynaklarının bilinçsiz
kullanılmasına bağlı olarak gelecekte ekolojik ve çevresel fonksiyonlar için su
kalmayacağı ileri sürülmektedir.187
Diğer
taraftan, dünya tarihi boyunca, dünyanın yörüngesinde meydana gelen periyodik
değişikliklerle bağlantılı olarak ortaya çıkan buzul ve buzullar arası dönemler
gibi uzun süreli (10000–1000000 yıllık) iklim değişikliklerin yanında, bu
yörüngesel değişikliklerle ilişkisi olmayan çok daha kısa süreli (10-100 yıl)
değişikliklerin de meydana geldiği bilinmektedir. Kısa süreli oluşan bu
değişimlerin daha ziyade solar aktivitede[a]
(güneş aktiviteleri) ortaya çıkan uzun süreli dalgalanmalarla ilişkili olduğu
ve dünya ikliminin genellikle güneş lekelerinin azaldığı dönemlerde daha soğuk,
güneş lekeleri ve aurora oluşumunun sık olduğu dönemlerde ise daha sıcak
olduğunu ileri sürülmektedir. 188 Bu konuyla bağlantılı olarak,
1964-1996 yılları arasında 32 yıllık zaman sürecinde, solar koronal manyetik
alanda[b]
% 40 artma olduğu ve bu artışın son 100 yılda meydana gelen artıştan iki kat
daha fazla olduğu belirlenmiştir. 189
Bununla
birlikte, güneş aktiviteleriyle iklim değişimlerinin her zaman uyumlu olmadığı,
188 yerin manyetik alanında meydana gelen seküler değişimlerin, yüz
ve hatta bin yıllık zaman skalalarında, atmosferde iklimsel dalgalanmalar gibi
dinamik süreçleri başlatabileceği, dolayısıyla yerin manyetik alanıyla da dünya
iklimi arasında önemli bir ilişki olabileceği ileri sürülmektedir.183,188,139,168 Bu konuda yapılan
araştırtmalarda, son 3 bin yıl içerisinde Batı Avrupa’da yüzyıllarca süren
iklimsel değişikliklerin meydana geldiği, bu süre içerisinde birkaç soğuma ve
ısınma döneminin olduğu ve bu dönemlerle eş zamanlı olarak önemli jeomanyetik
sarsıntıların meydana geldiği tespit edilmiştir. Ayrıca manyetik alan
şiddetinde ki azalmaların daha ziyade sıcak iklim koşullarıyla, artışlarının ise daha çok soğuma
periyotlarıyla uyumlu olduğu gözlenmiştir.188 Benzer
şekilde, son 3 bin yıllık dönem içerisinde Batı Avrupa’da meydana gelen
jeomanyetik sarsıntılar ve iklimsel soğuma olayları arasında önemli bir
bağlantı olduğu ve MÖ yaklaşık 800’de Demir-Bronz çağı geçiş dönemiyle eş
zamanlı olarak manyetik alan sarsıntılarının meydana geldiği tespit edilmiştir.
183 Bu konuda yapılan farklı bir çalışmada ise 1910’dan 1988’e
kadar, yerin manyetik alanı, solar aktivite (güneş aktivitesi) ve küresel
ısınma arasında çok önemli bir korelasyon olduğu belirlenmiş ve 20. yüzyıllın
ilk 3/4 bölümünde solar aktivitenin iklim üzerine önemli bir etkisinin olduğunu
gösterilmiştir.190
Bu
çalışmalar, Zülkarneyn Seddi gibi jeomanyetik alanıyla dünya iklimi arasında
önemli bir ilişki olabileceğini göstermektedir. Özellikle sıcak iklim
koşullarının yerin manyetik alan şiddetindeki azalmalarla eşzamanlı olarak
meydana gelmesi, Zülkarneyn Seddi’nin yıkılmasıyla ortaya çıkacak olan iklimsel
değişikliklerle oldukça uyumludur. Fakat Zülkarneyn Seddi’nin yıkılmasından
sonra meydana gelecek olan iklimsel değişiklikler, araştırmalardaki gibi kısmi
veya bölgesel bir iklim değişikliği değil, küresel ve dünyayı derinden
etkileyecek bir değişikliktir. Bu nedenle dünyanın manyetik alanında zaman
zaman meydana gelen dalgalanmalar veya zayıflamalar eğer sıcak iklim
değişikliklerine neden oluyorsa, manyetik alanın sıfırlanması veya etkisinin
tamamen ortadan kalkması, Zülkarneyn Seddi gibi bütün dünyayı etkileyebilecek
bir kuraklığa neden olabilir. Ayrıca dünyayı güneş aktivitelerinden ve güneş
rüzgârlarından koruyan tek ve en önemli engel veya perde manyetosfer, yani
yerin manyetik alanıdır. Dolayısıyla yerin manyetik alanının yok olması,
dünyanın güneş aktivitelerinden veya güneş rüzgârlarından doğrudan etkilenmesi
anlamındadır ki bu durumda yeryüzünde suyun bitmesi veya kuraklığın başlaması
bir yana, yeryüzünde yaşamın sürdürülmesi bile mümkün olmayacaktır. Bu konuyla
bağlantılı olarak, solar radyasyonda meydana gelebilecek % 1’lik bir değişimin
dahi dünya ısısında 1 Kelvin derece global bir ısınmaya neden olabileceği ve
mevcut solar radyasyonda meydana gelen değişikliklerin gelecek 100 yılda 0,4
Kelvin derece küresel bir ısınmaya, bu artışının da gezegenimizde çok önemli
iklimsel değişikliklere neden olacağı belirtilmektedir.191
Dünyanın Manyetik Alanı ve Sosyal Yaşam Arasında ki İlişki
Bölgesel
bir su stokunun azalması gibi iklimsel veya çevresel değişikliklerin uzun bir
süre devam etmesi, çok önemli siyasi kararsızlıklara, yeni siyasi
düzenlemelere, toplumların sosyal ve ekonomik durumlarında önemli
değişikliklere ve nihayet sosyal parçalanmalar ve/veya yeni toplumların ortaya
çıkmasına neden olabilir.183,192
Umman
körfezinde tortulardan elde edilen veriler, MÖ 2150 de Akad imparatorluğunun
çöküşünü bir kuraklığın başlattığını, Hollanda'da bataklık birikintilerinden
elde edilen veriler ise Avrupa'da Bronz ve demir Çağı geçişinin iklimsel bir
bozulmayla başladığını göstermiştir. Orta Amerika da MS ilk bin yılın sonunda
Maya imparatorluğunun yok olması da, iklimsel çevresel değişiklikler ile
meydana gelen diğer bir sosyal çöküş örneği olarak sunulmaktadır.183
Bu çalışmalardan esinlenerek, jeomanyetik dalgalanmalar ile iklimsel
değişiklikler arasında ki ilişki ve bu değişikliklerin eski medeniyetlerin
kaderi üzerine nasıl bir etki göstermiş olabileceği konusunda araştırmalar
yapılmaya başlanmıştır.183,192
Karmaşık
toplumların ortaya çıkması (Mısır'da hanedanlık uygarlığının yükselişi)
üzerine, iklim ve çevresel streslerin etkisini konu alan bir çalışmada, MÖ
üçüncü bin yılın başlangıcında, Nil vadisinde önemli boyutta bir kuraklığın
meydana geldiği, bu kuraklığın bölgede ki nüfus artışını, sürekli veya daimi
yerleşimi tehdit ettiği ve hatta imkânsızlaştırdığı, yaklaşık MÖ 2700 de Mısır
krallığının ortaya çıkışında çok önemli rol oynayan sosyal ve siyasal koşulları
oluşturduğu ve yine bu dönemde çok önemli bir jeomanyetik sarsıntının olduğu
tespit edilmiştir. Ayrıca bu çalışmada, jeomanyetik alan dalgalanmalarına
bağlantılı olarak ortaya çıkan iklimsel değişiklikler, eğer eski uygarlıkların
varlığı, devamı ve kaderlerini etkilemişse, bunların gelecekte olabileceği not
edilmiştir.183
Bu
yönüyle de jeomanyetik alan Zülkarneyn Seddi’yle benzer özellikler göstermesine
rağmen, bu konuda daha kesin bir şey söylenebilmesi için daha fazla çalışma ve
araştırma yapılmasına ihtiyaç vardır.
Her
şeye rağmen “……..Onlar giderken
rastladıkları her suyu içip tüketecekler ve uğrayacakları her şeyi bozup
alt-üst edecekler. Bunun üzerine halk feryat ederek Allah’tan yardım dileyecek.
……..” 11
“……insanların üzerine çıkacaklar ve
(uğradıkları) suyu içip tüketecekler. İnsanlar, onlara karşı kalelerine
çekilecekler. Bu sefer onlar da oklarını göğe atacaklar. Okları, üzeri kanlı
olarak geri dönecek. Bunun üzerine Ye’cüc ve Me’cüc: "Biz yeryüzündeki
insanları kahrettik ve göktekilere de galebe çaldık" diyecekler……” 1,2,11,53,54
Dünya’nın Manyetik Alanının Canlılar
Üzerine Etkileri
Göçmen
kuşlar,173,193,194 kaplumbağalar,193,195 balıklar,
arılar, su ve karada yaşayan hayvanlar,196 bakteriler193
ve böceklerin vücutlarında, muhtemelen magnetitten[c]
oluşan ve yerin manyetik alanından etkilenen manyetik cisimler taşıdıkları
bilinmektedir.196 Tamamen ispatlanmamış olmakla birlikte
canlıların, yönlerini vücutlarında ki bu cisimler ile dünyanın manyetik alanı
arasında ki etkileşim neticesinde buldukları düşünülmektedir.173,194-196
Yine sebebi tam olarak anlaşılmamış olsa da, manyetik fırtınalar esnasında bu
canlıların oryantasyonlarının bozulduğu ve bu dönemlerde olağandışı davranışlar
gösterdikleri bilinmektedir.173
Yüzlerce
kilometre göçen ve yıllar sonra yine yumurtadan çıktıkları sahile tekrar geri
dönen deniz kaplumbağaları gibi birçok göçmen hayvanın da, bu uzun ve bir nevi
bilinçli seyahatlerinde, yerin manyetik alanını kullanmış veya kullanıyor
olabilecekleri ifade edilmektedir.196
Bataklık
bakterileri, bir damla su içerisinde mikroskop altında incelendiğinde, bu
bakterilerin sürekli manyetik kuzeye doğru yüzdükleri, manyetik alanın
değiştirilmesi durumunda ise yüzme yönlerini değiştirdikleri belirlenmiştir.196
Yapılan laboratuar çalışmalarında, manyetik alan şiddetiyle bağlantılı
olarak mikroorganizmaların[d]
üremesinde azalma veya artmaların olduğu197 ve manyetik alanın
embriyo[e]
oluşumu üzerine önemli bir etkisinin olabileceği gözlenmiştir.198
Ayrıca
araştırmalar, diğer canlılar gibi insanlarında kendi oryantasyonları için yerin
manyetik alanını kullandıklarını193 ve dünyanın manyetik alanı ile
insanların yaşam düzeni arasında çok önemli bir ilişki olduğunu göstermektedir.192,199-201 Yeryüzünde canlı, cansız her şeyin bir manyetik alanı
vardır. İnsanlar kendi manyetik alanları yanında, doğal olarak yaşadıkları
çevrenin de manyetik alanları etkisi altındadırlar. Uzaya gönderilen
astronotlarda görülen ve haftalarca süren yorgunluk, adale ağrısı, baş ağrısı
ve dönmesi gibi problemlerin nedeni ilk yıllarda anlaşılamamıştır. Fakat daha
sonra sürdürülen kapsamlı araştırmalar sonucunda, bu belirtilerin dünyanın
manyetik alanının eksikliğinden kaynaklandığı belirlenmiştir.202
Ayrıca
dünyanın manyetik alanında meydana gelen değişiklikler ile hastalık ve hastalık
semptomları (belirtileri) arasında da önemli bir ilişki olduğu saptanmıştır. 203
Sara hastalarıyla ilgili yapılan bir çalışmada, dışarıdan deneklerin manyetik
alanının değiştirilmesi durumunda, beyindeki biyoelektrik[f]
faaliyetin, dolayısıyla snapsların[g]
kirlenmesi sağlanarak hastalık durumundaki etkileri aynen oluşturulmuştur. 202
Multipl
Skleroz[h]
(Multiple Sclerosis, MS) hastalığını başlatan sebeplerden biride dünyanın
manyetik alanıdır. Jeomanyetik alanın haritası incelendiğinde bu alanın yapısı
ile MS hasta sayısı arasında kuvvetli ilişki bulunmuş ve MS’li hasta sayısı, 60
(0E) boylam civarında en yüksek seviyeye ulaşırken, Orta Asya,
Hindistan, Çin, Japon, Afrika ülkeleri, Orta Amerika gibi ekvatora yakın
bölgelerde vaka sayısının yok denecek kadar az olduğu tespit edilmiştir. 202
Yine
doğum oranıyla jeomanyetik alan arasında önemli bir ilişki olduğu ve
jeomanyetik aktivitenin daha yüksek olduğu dönemlerde erkek doğumlarının, daha
zayıf olduğu dönemlerde ise kız doğumlarının daha fazla olduğu tespit
edilmiştir. 200 Ayrıca jeomanyetik alanın ölüm oranları üzerine de
etkili olabileceği ifade edilmektedir. 200
Bunların
dışında yerin manyetik alanında meydana gelen değişikliklerle insan
davranışları, psikolojisi 202,204 ve işlenen suçlar 203
arasında istatistiksel olarak önemli bir ilişki olduğu ve yerin manyetik
alanının arttığı dönemlerde endüstriyel ve trafik kazalarında artış olduğu, 202,204
manyetik alan şiddetinin azaldığı durumlarda ise telepatik yeteneklerde
iyileşme oluğu saptanmıştır. 204
Ayrıca
kozmik ışınların[i] ani
şizofreni[j]
dönemleriyle; güneş rüzgârının yoğun olduğu dönemlerle de mevsimsel stres
artışları arasında önemli bir ilişki olduğu ve gök cisimleri arasındaki
manyetik alanın pozitif olduğu zamanlarda ruh hastalıklarının sayısında artma
olduğu gözlenmiştir. 202
Anlaşılacağı
gibi yapılan bu çalışmaların hepsi, Zülkarneyn Seddi gibi yerin manyetik alanın
da “iklimsel değişikler yanında, savaş, kargaşa, suç oranlarında artma, sosyal
çöküşler, yeniden yapılanmalar, medeniyetlerin yok olması ve yenilerinin
kurulması, insan veya hayvanlarda görülen davranış değişiklikleri” gibi dünya
düzeni üzerine önemli bir etkisinin olabileceğini göstermektedir.
Fakat
Zülkarneyn Seddi gibi dünya düzenini koruyan ve muhafaza eden bu yapı her gün
biraz daha fazla tesirini veya etkisini kaybetmektedir. Artık bu süreç de yeni
bir kutup yer değişimiyle mi sonuçlanır; bu kutup yer değişimi de güneşin
yapmak isteyip de yapamayacağı son secdeye mi tekabül eder; daha önce olmuş
mudur bilinmez ama bu değişimden sonra güneşte battığı yerden doğar mı, bunu da
Allah (cc) bilir.
Çünkü
“Göklerin,
yerin ve bunlardaki her şeyin hükümranlığı yalnızca Allah’ındır. O, her şeye
hakkıyla gücü yetendir.” (5/Maide/120)
“O, doğunun da
batının da ….” (73/Müzzemmil/9),
“O, iki doğunun ve
iki batının…”(55/Rahman/55)
ve O
(cc) “Doğuların
ve Batıların Rabbidir…”(70/Mearic/40)
Dikkat
edilecek olursa Zülkarneyn Seddi’nin tanımlanması veya bulunabilmesi için
çıkılan bu yolculuk, bizi yine en başa, yani Zülkarneyn’in ilk yolculuğunda
vardığı yere benzer bir sahneye, güneşin battığı yere getirmiştir. Zülkarneyn
bu yerde inançsız bir kavimle karşılaşmıştır 3-10,12-15,18-21 ki bu
toplukta, bir bakıma kıyametin üzerine kopacağı toplumu hatırlatmaktadır.
“Ye’cüc ve Me’cüc’den sonra çok geçmeden Güneş
battığı yerden doğar. İnsanlara bir münadi şöyle seslenir: "Ey iman edenler!
Sizlerin yaptığı (hayır ve tövbe) kabul edildi. Ey kâfirler sizlere de tövbe
kapısı kapandı, kalemler kurudu, defterler kaldırıldı.” 11
Ve “Kıyamet Allah Allah diyen bir kimsenin
üzerine kopmayacak……”, “Kıyamet
sadece şerir insanların üzerine kopacaktır!” 11
Yani, kıyamet iyiliklerin ve güzelliklerin,
hak ve adaletin olduğu bir dünyada, bir çağda veya devirde değil, aksine
azgınlıkların ve fitnenin çoğaldığı, hak ve adaletsizliklerin, fenalıkların
arttığı, yaygınlaştığı, inançsızlık ve inkârcılığın had safhada olduğu ve
dolayısıyla inkârcıların yeryüzüne hâkim olduğu bir dönemde kopacaktır. Ve Hz
Resulullah’ın (sav) buyurduğu
gibi artık “…..güneş batmak üzeredir. Yani kıyamette çok yakındır.” 53
“……….bir yol
tuttu. Güneş’in battığı yere varınca, onu siyah balçıklı bir su gözesinde batar
buldu. Orada bir kavim gördü. “Ey Zülkarneyn! Ya (onları) cezalandırırsın ya da
haklarında iyilik yolunu tutarsın” dedik. Zülkarneyn, “Her kim zulmederse, biz
onu cezalandıracağız. Sonra o Rabbine döndürülür. O da kendisini görülmedik bir
azaba uğratır” dedi. Her kim de iman eder ve salih amel işlerse, ona mükâfat
olarak daha güzeli var. (Üstelik) ona emrimizden kolay olanı söyleyeceğiz.”
(18/Kehf/85-88)
Diğer
taraftan yerin manyetik alanı, güneşten gelen ve dünyayı kasıp kavuracak olan
cehennemi, yani güneş rüzgârlarını def ederek yeryüzünü koruyan, yeryüzündeki
yaşamı muhafaza eden dev bir bariyer, perde veya bir kalkan gibidir. Dünyayı
çevreleyen ve yeryüzünü koruyan bu bariyerin varlığı farklı Ayet-i Kerime ve Hadis-i
Şerif’lerde de izah edilmiştir.
“Gökyüzünü korunmuş bir tavan kıldık; onlar ise bunun ayetlerinden yüz
çeviriyorlar…..” (21/Enbiya/32)
Ebû
Hüreyre (ra)’den rivayete göre;
“Rasûlullah (sav), ashabıyla birlikte oturmakta iken üzerlerine bir bulut
geldi. Peygamber (sav), bunun ne olduğunu biliyor musunuz? Diye sordu. Ashab:
Allah ve Rasûlü daha iyi bilir dediler. Rasûlullah (sav) buyurdu ki: Bu
buluttur! Bu bulutlar toprağın sulayıcılarıdır. Allah onları kendisine
şükretmeyen kulluk yapmayan kimselere bile gönderiyor. Sonra üzerinizde ne var
biliyor musunuz? diye sordu. Ashab: Allah ve Rasûlü daha iyi bilir dediler.
Bunun üzerine şöyle buyurdu: O dünyamızın semasıdır, korunmuş bir tavan ve
önüne geçilmiş bir dalgadır…” 11,53
Katâde
ve Abdullah'tan yapılan bir rivayet de şöyle: “Resûlullah (sav) ashabıyla birlikte otururken bir kısım bulutlar
geçmişti: "Bunun ne olduğunu biliyor musunuz? Bu, el-anân (denen
buluttur), bu arzımızın sakasıdır. Allah Teâlâ bunu kendisine hiç ibadet
etmeyen bir kavme (bile) göndererek (su ihtiyaçlarını görür)" dedi. Bir
müddet sonra devamla: "Bu sema nedir biliyor musunuz? Dürülmüş bir dalga,
korunmuş bir tavandır……” 11
Varlığı Ayet-i Kerime ve Hadis-i Şeriflerde de teferruatlı bir şekilde izah edilen dünyanın manyetik alanı, dünyaya sürekli gelen güneş rüzgârı ve kozmik radyasyon bombardımanlarını uzaya geri çevirerek bunların zararlı etkilerinden atmosferi, dünyayı ve üzerinde yaşayan canlıları koruyan dev bir perde, bariyer veya kalkan gibidir. 153,167,193,205,206 Eğer bu partiküller manyetik alanı geçerse, hiçbir güç onları engelleyemez. Bu nedenle dünya ile güneş arasına konulabilecek en önemli perdelerden birisi dünyanın manyetik alanıdır.
“Sonra yine bir yol tuttu. Güneş’in doğduğu
yere ulaşınca, onu kendileriyle Güneş arasına örtü koymadığımız bir halk
üzerine doğar buldu….” (18/Kehf/89-90)
“Sonra yine bir yol tuttu. İki dağ arasına ulaşınca, bunların önünde,
neredeyse hiçbir sözü anlamayan bir halk buldu.” (18/Kehf/92,93)
Zülkarneyn
üçüncü yolculuğunda iki dağ arasına varınca, orada nerdeyse hiç söz anlamayan
bir kavimle karşılaşmıştır. Bir başka değişle Zülkarneyn, bu kavimle set inşa
edilmeden önce karşılaşmış ve bu kavimle bir iletişim problemi yaşanmıştır. Ve
eğer Allah (cc) ona her istediğini yapma imkânı veya yolunu vermeseydi belki de
bu kavimle hiç anlaşamayacaktı. Bu nedenle, yaşanan bu iletişim problemiyle
setin varlığı arasında bir bağlantı olabilir mi diye düşünülebilir. Çünkü
Zülkarneyn Seddi’yle benzer özellikler gösteren yerin manyetik alanında, güneş
patlamaları ve güneş rüzgârlarının yoğun olduğu dönemlerde önemli
dalgalanmaların meydana geldiği ve bu dönemlerde, uydu, telekomünikasyon,
radar, telefon ve radyo yayınlarında önemli problemlerin yaşandığı
bilinmektedir. Ve hatta yerin manyetik alanının etkisiyle kutuplara doğru
yönlendirilen solar kozmik ışınların hava araçlarının uçuşlarını olumsuz yönde
etkilediği ve uzun süreli radyo yayınlarının kesintiye uğramasına neden olduğu
belirtilmektedir. 153,167,207
Zülkarneyn
Seddi’nin izah edilmesi amacıyla başlayan bu yolculuk, bizi Zülkarneyn gibi
önce güneşin battığı yere, sonra güneşin doğduğu yere, daha sonra setin inşa
edildiği yere ve nihayet günümüze kadar getirmiştir. Fakat bu yol ve yolculuk
burada bitmiş midir? Hayır, bu yol hala güneşin battığı yöne giderken,
muhtemelen yolculukta güneşin battığı yerden doğacağı güne kadar devam
edecektir. Bu nedenle tanımlanmasında bile bilimin en önemli safhalarını birer
basamak olarak kullanarak geçen ve bu gün ki bilim ve teknolojinin dahi çok
ilerisinde olan Zülkarneyn kıssası, yapılacak yeni çalışmalarla, gelecekte daha
fazla anlam kazanacak ve ister inançlı, isterse inançsız olsun bütün insanlığa,
bütün topluluklara, bilime ve bilim adamlarına rehber olmaya devam edecek ve
daha da önemlisi zayi olan imanların kurtuluşu için bir vesile olacaktır.
Sonuç
olarak, Zülkarneyn Kıssası’nın bu bakış açısıyla, tefsir ve hadis bilginleri ve
diğer bilim adamları tarafından tekrar tekrar irdelenmesi, incelenmesi veya
değerlendirilmesi ve bu paralelde yapılacak olan bilimsel çalışmalarla daha net
bilgilere ulaşılarak, cevapsız kalan birçok soruya cevap bulunabilir. Ayrıca
jeomanyetik alan hala zayıflamaya devam etmektedir ve bu sürecin ne zaman sona
ereceği, bu süreç ve bu sürecin sonunda dünyayı neyin beklediği
bilinmemektedir. Buna karşılık Hz. Resulullah (sav), kıyamet ve kıyamete kadar
yaşanacak olay veya hadiseler hakkında çok teferruatlı bilgiler sunmuştur. Öyle
ki bu hadiseler hakkında bilgi verirken, o dönem de ki yaşam şartları, yaşam
tarzı, ahlaki durumu, giyim şekilleri, meydana gelecek sosyal, kültürel,
ekonomik ve teknolojik değişiklikler ve hatta dünyayı önemli derecede
etkileyecek jeolojik, jeofiziksel ve astrofiziksel değişiklikleri dahi izah
etmiştir. 11,24 Bilim adamlarına düşen ise sadece kendilerine
verilmiş olan en büyük nimeti yani “aklı” kullanmak, onu kullanırken tembelliğe
ve cimriliğe düşmemek ve bu Hadis-i Şerif’lerde izah edilmiş olan, özellikle
depremlerin artması, kızıl rüzgâr, yer batışları, suret değiştirmeler, gökten
taş yağması, volkanik aktivitelerin artması, denizlerden ateş çıkması, gün
uzunluğunda meydana gelecek olan değişiklikler, kadın ve erkek nüfusunda ki
oransal değişiklikler, ani ve toplu ölümler ve nihayet kıyametin en belirgin
işareti olan güneşin battığı yerden doğması 11,24 gibi olaylarla jeomanyetik alan arasında ki
ilişkiyi, geç olmadan, yani güneş henüz batığı yerden doğmadan, değerlendirmek
ve bütün hakikatleri insanlara tebliğ etmektir.
O, gaybı da
görülen âlemi de bilendir, çok büyüktür, çok yücedir.(13/Rad/9)
Ve her şeyin en doğrusunu Allah (cc)
bilir.
[a] Solar aktivite: Güneş patlamaları, manyetik fırtınalar gibi güneş aktiviteleri
[b] Solar koronal manyetik alan: Güneşin manyetik alanı
[c] Magnetit: Mıknatıs taşı olarak da bilinen magnetit, doğal mıknatıslık özelliği taşıyan bir demir cevheridir.
[d] Mikroorganizma: Çıplak gözle görülemeyecek kadar küçük mikroskobik canlı veya organizma
[e]Embriyo: Yumurta ve sperm hücrelerinin birleşmesiyle oluşan yapı, döllenmiş yumurtanın geçirdiği ilk aşamalara verilen ad
[f] Biyoelektrik: Canlılarda oluşan ya da canlılarca üretilen elektrik akımları
[g] Snaps: Sinir hücreleri arasında ki temas noktaları
[h] Multipl Skleroz: Multiple Sclerosis, MS, beyinde ve omurilikte, mesajları taşıyan sinir telleri etrafındaki koruyucu kılıfın (miyelin kılıfı) hastalığı
[i] Kozmik Işınlar: Yıldızlar arası uzaylardan gelerek atmosfere giren, kaynakları kesinlikle bilinmeyen ışınlar.
[j] Şizofreni: Gerçeklerle olan ilişkilerin büyük ölçüde azalması, düşünce, duygu ve davranış alanlarında önemli bozulmaların ortaya çıkması vb. belirtiler gösteren bir ruh hastalığı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder