7 Mart 2021 Pazar

Zülkarneyn Kıssasında ki Belirsizlikler

 

Kur’an-ı Kerim Yüce Yaratıcının (cc) bir kelamıdır ve ”……Kur’an, uydurulabilecek bir söz değildir…….” (12/Yusuf/111) Cenâb-ı Hak (cc), Kuran-ı Kerim’in niteliklerini ve bu kitabın anlaşılabilmesi için gerekli olan şartları veya koşulları en baştan ortaya koymuştur. Bu kıstas veya koşulların ise zamana, mekâna, topluluklara veya bireylere göre faklılık arz etmesi veya değişiklik göstermesi mümkün değildir. Bununla birlikte Zülkarneyn kıssasıyla ilgili yazılan kaynaklar, kronolojik olarak değerlendirildiğinde, konuyla ilgili belirsizliklerin izahı bir yana, yapılan her yorumun konuyu biraz daha çıkmaza sürüklediği, daha doğrusu bireysel zafiyetlerin Kur’an-ı Kerim’e yüklenmeye çalışıldığı görülmektedir. Kur’an-ı Kerim’i bir cümle, kendisini son nokta gibi farz eden ve aslında aczin çırpınışlarının kötü bir yansıması olarak ortaya çıkan bu çıkışların ise inançlı ve inançsız insanlar üzerinde nasıl bir etki oluşturacağı hiç düşünülmemiştir. Hâlbuki asıl gaye Rıza-yı İlahi, asıl muhatap ise Cenâb-ı Hakk’ın (cc) bizzat kendisidir.

Evet, yaşadığımız şu çağda dahi Zülkarneyn kıssasıyla ilgili birçok şeyin anlaşılamadığı ve birçok şeyin hala belirsizliğini korumaya devam ettiği görülmektedir. Bunlar içerisinde belki de üzerinde en fazla durulan veya irdelenen husus ise Zülkarneyn’in kimliği veya kim olduğudur. Günümüze kadar, bu konuyla ilgili çok farklı görüşler ileri sürülmüş olmasına rağmen, maalesef tarih içerisinde Kur’an-ı Kerim’de anlatılan Zülkarneyn kimliğine, şahsiyetine veya vasıflarına uyan bir hükümdar veya kişilik bulunamamıştır. Ve Zülkarneyn şudur denildiği anda inşa edilen set, set şudur denildi anda Ye’cüc ve Me’cüc konusunda sürekli bir sıkıntıya girilmiştir.

Peki, böyle bir şahsiyetin tarih içerisinde saklı kalması, belirlenememesi veya tanınmaması ne kadar mümkündür? Eğer mümkün değilse, acaba bir değerlendirme veya yöntem hatası mı yapılmaktadır? Veya Zülkarneyn yanlış zaman, yanlış mekân ve yanlış yerlerde mi aranmaktadır?

Peki, dünya tarihi bir yana, insanlık tarihinden dahi çok yeni olan tarih ilmi bu soruların ne kadarına cevap verebilir?

Kur’an-ı Kerim’de, Zülkarneyn hakkında sorulan sorular üzerine, cevap olarak daha ziyade yaptığı hizmetlerin anlatıldığı bir kıssa indirilmişken, Zülkarneyn’in kim olduğu o kadar da önemli midir? O zaman, Zülkarneyn kimliği veya Zülkarneyn olduğu iddia edilen şahıslar üzerinde durmak yerine, kıssada anlatılan diğer konular üzerinde çalışmalar yapmak daha doğru bir tutum veya davranış olmaz mı?

Hz Ali’den (ra) rivayet edilen “Zülkarneyn, salih bir kul idi ki Allah’ı (cc) sevmiş, Allah da  (cc) onu sevmişti” 24 cümlesi, bu konuyu en baştan gayet kısa, gayet açık ve gayet net bir şekilde açıklamıyor mu? Tabi ki Zülkarneyn’in kimliği de, yaptığı eser de, yolculukları da araştırılmalıdır. Fakat yapılan araştırmalar maalesef konuyu bu cümleden bir adım dahi ileri götürememiştir. Ve bazen o kadar sabırsız davranılmış, o kadar aşırıya gidilmiştir ki, çaresiz kalındığı noktalarda ise Allah'ın (cc) Kitabı ve Resulünün (sav) sünneti bir kenara bırakılarak, bazen isrâiliyât kaynakları, bazen de bilim dışı 1,4,9,11,25 mesnetsiz bilgilerin tesiriyle çok farazi yorumlar yapılmıştır. Bu yüzden Zülkarneyn gömleği, kimi zaman Kur’an-ı Kerim’de anlatılan Zülkarneyn şahsiyetiyle hiç bir ilişkisi olmayan, inançsız ve zalim birilerine giydirilmeye çalışılırken, kimi zaman da inşa ettiği set tamamen hayali, mesnetsiz benzetmelere maruz kalmıştır.

Zülkarneyn, her vasfıyla üstün ve yaptığı vazifeler nedeniyle o kadar özel bir kuldu ki, Allah (cc), onu akılların alamayacağı ve belki de yaşadığımız şu çağda dahi hayal edilemeyecek bir teknoloji, bilgi, beceri ve vasıtalarla, yani her imkânla donatmış ve ona yeryüzünün hâkimiyetini, elde etmek istediği her şeyin bir yolunu ve imkânını nasip etmiştir. 1,3-10,12-15,18-20,26-30

Âlemlerin Rabbi (cc), bir kulunu yeryüzünde kudret sahibi etmişse, yapılacak iş ve görev de o nispette büyük ve önemlidir.

Allah (cc) bir kulunu yeryüzünün hâkimi etmişse, ona verilen kudretin, imkânların veya teknolojinin sınırlarının veya boyutlarının bilinmesi veya idrak edilmesi de kolay değildir. Ve böylede olmalı ki Zülkarneyn Kıssasıyla ilgili yüzlerce yorum yapılmasına rağmen hala net bir sonuca ulaşılamamıştır.

“Biz onu yeryüzünde kudret sahibi kıldık ve kendisine her konuda bir yol verdik.” (18/Kehf/84)

Allah (cc), Zülkarneyn’i kudret sahibi kılmış, oda üç ayrı istikamette hareket ederek farklı farklı kavimlerle karşılaşmış, farklı olaylara şahit olmuş ve sonuçta muhteşem bir set kurmuştur.

 


 Zülkarneyn ilk yolculuğunda güneşin battığı yere, ikincisinde doğduğu yere, üçüncüsünde ise iki dağın bulunduğu bir yere ulaşmıştır. Bununla birlikte Ayet-i Kerime’lerde izah edilen, güneşin doğduğu yer doğu, battığı yer ise batı olarak algılanacak olursa, 1-10,12-15,18-20 Zülkarneyn’in bu yönlerde nerelere yolculuk yaptığının belirlenmesi bir yana, tahmin edilmesi bile imkânsızdır. Kaldı ki yolculuğa nereden başladığı dahi bilinmemektedir. Eğer yolculukların, Asya, Avrupa veya Afrika kıtalarının herhangi birisinde yapılmış olabileceği düşünülürse, doğu ve batı istikametlerinde ulaşılabilecek yerler bir dereceye kadar tahmin edilebilir. Fakat Zülkarneyn sadece bir veya iki kıtanın değil, yeryüzünün hâkimi ve hükümdarıdır, bu yüzden diğer kıtalarda işe karışacak olursa, Zülkarneyn’in yolculuklarının izahı daha karmaşık bir hal alır ve eğer yeryüzü coğrafyasının sürekli değişimine neden olan kara hareketleri de 31,32 bunlara ilave edilecek olursa, bu yolculukların izahı tamamen imkânsızlaşır.

Hz. Peygamber'in (sav), "O, dünyanın iki karnini, yani doğusunu batısını dolaştığı için bu adı almıştır" dediği rivayet edilmektedir. 10 Yine Karn sözcüğü, hem boynuz hem nesil, hem devir, hem çağ ya da yüz yıl gibi anlamlar taşıdığı için, Zülkarneyn tabirinin, iki boynuzlu adam dışında, iki çağın veya devrin adamı anlamlarına gelebileceği de belirtilmektedir. 4,12 Bu nedenle, şu anda anlaşılması imkânsız olsa dahi Zülkarneyn’in, iki farklı çağı, iki farklı devri veya iki farklı zamanı görmüş ve yaşamış birisi olabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır.

“Biz onu yeryüzünde kudret sahibi kıldık ve kendisine her konuda bir yol verdik. O da bir yol tuttu. güneş’in battığı yere varınca, onu siyah balçıklı bir su gözesinde batar buldu……….” (18/Kehf/84-86)

Zülkarneyn’in ilk gittiği yolun sonu, güneşin battığı yere ulaşıyor. Zülkarneyn güneşi siyah balçıklı bir su gözesine benzer bir yerde batarken ve batmadan önce görüyor. Belli ki güneş henüz batmamış, fakat batacak ve batması için de belli bir sürenin geçmesi gerekiyor. “Balçıklı bir göze içine batıyor” gibi görüldüğüne göre; etrafı ya karayla kaplı bir su birikintisi veya deniz veya iç denizin kenarından izlenebilen güneşin batışı 3-10,12-15,18-20 veya kıyamete yakın bir dönem de tanımlanıyor olabilir. Çünkü güneş bir gün Zülkarneyn’in gittiği bu istikametten, yani güneş battığı yerden doğmaya başlayacaktır.

“Güneş’in battığı yere varınca,………. Orada bir kavim gördü. “Ey Zülkarneyn! Ya cezalandırırsın ya da haklarında iyilik yolunu tutarsın” dedik. Zülkarneyn, “Her kim zulmederse, biz onu cezalandıracağız. Sonra o Rabbine döndürülür. O da kendisini görülmedik bir azaba uğratır” dedi. “Her kim de iman eder ve salih amel işlerse, ona mükâfat olarak daha güzeli var. Ona emrimizden kolay olanı söyleyeceğiz.” (18/Kehf/86-88)

Zülkarneyn’in karşılaştığı bu kavmin büyük bir çoğunluğu belli ki inançlı değil. 3-10,12-15,18-20 Fakat ister doğu olsun, ister batı olsun her iki istikamette de inançsız topluluklar yok mudur? Peki, neden özellikle güneşin battığı yerde bu niteliklere sahip bir kavimden bahsedilmiştir? Ve Zülkarneyn neden önce güneşin doğduğu yere değil de battığı yere gitmiştir?

“Sonra yine bir yol tuttu. Güneş’in doğduğu yere ulaşınca, onu kendileriyle Güneş arasına örtü koymadığımız bir halk üzerine doğar buldu.” (18/Kehf/89,90)

Evet, güneşle dünya arasında perdeler vardır. Bu perdeler bir elbise, bir ev, bir ağaç, bir bulut, dağ, tepe, uzun bir gece, 3-10,12-15,18-20 atmosfer ve manyetosfer[a] olabilir ki, bunlardan son ikisi beklide dünya ile güneş arasına konulabilecek en önemli perdelerdir.

Aslında gece de önemli bir perde olarak düşünülebilir. Fakat gece süresi dünyanın her bölgesinde farklı farklıdır ve ekvatordan kutuplara gidildikçe gece ile gündüz arasındaki fark da giderek artar. Ve bu perdeden kasıt eğer gece ise; günümüz şartlarında, güney ve kuzey 49. paralelleri arasında, bu perde bir yıl boyunca 13-15 saat, 49. paralellerden sonra 6 ay boyunca 20 saat, 66. paralellerden sonra (kutuplarda) yaklaşık 6 ay kadar kalkar ve güneş doğrudan dünyaya doğar. Yani dünya üzerinde gecenin de sürekli perde olabileceği bir bölge yoktur. Dolayısıyla dünyanın manyetik alanı (manyetosfer) veya atmosfer “doğrusunu Allah (cc) bilir ama” dünya ile güneş arasına konulabilecek en önemli perdelerdir.

 


 

Ayrıca, Zülkarneyn burada da bir kavimle karşılaşmıştır. Fakat bu toplum çok iyi özelliklere sahip olduğu için mi, yoksa güneşle aralarında bir perde konulmadığından zaten bir sıkıntı veya ızdırap içinde oldukları için mi, doğrusunu Allah (cc) bilir ama Kuran-ı Kerim’de onların sadece bulundukları durum veya ortamla ilgili bilgi verilmiştir.

“Sonra yine bir yol tuttu. İki dağ arasına ulaşınca…….” (18/Kehf/92,93)

Zülkarneyn üçüncü yolculuğunda iki dağın bulunduğu bir yere gitmiştir. Fakat Kur’an-ı Kerim’de bu dağların yeri hakkında da bir bilgi verilmemiştir.

Zülkarneyn, ”İki dağ arasına ulaşınca, bunların önünde, neredeyse hiçbir sözü anlamayan bir halk buldu. (18/Kehf/93) Zülkarneyn’in karşılaştığı bu topluluk, belki farklı bir dilde konuştuğu için, belki zekâları noksan 4,5,12 veya ilkel bir kavim oldukları için 9 söz anlamayan 3-5, 9,12 ve kendi söylediklerini başkalarına anlatamayan 3 ve belki de henüz anlayamadığımız farklı bir nedenden dolayı Zülkarneyn’le iletişim problemi yaşayan bir kavimdi. Eğer Allah (cc) Zülkarneyn'e her şeyden bir sebep (vasıta) vermemiş olsaydı onlara söz anlatamayacak, onlar da dertlerini izah edemeyeceklerdi.

“Dediler ki: “Ey Zülkarneyn! Ye’cüc ve Me’cüc yeryüzünde bozgunculuk yapmaktadırlar. Onlarla bizim aramıza bir engel yapman karşılığında sana bir vergi verelim mi?” (18/Kehf/94)

Tarihin her döneminde, bozgunculuk yapan, fitne çıkaran, düzeni bozan, ayrımcılık yapan, insanları, aileleri ve hatta ülkeleri bir birbirine düşüren; insan, grup, toplum veya millet yok mudur? Bunların aynı millet, aynı toplum, aynı grup ve hatta aynı aileden olmaları da gerekmez. Evet, bunlar tarihin her döneminde olmuş ve olabilecek şeylerdir. Fakat Ayet-i Kerime’lerde kastedilen bunlardan ziyade, Zülkarneyn’in inşa ettiği setin yıkılmasından sonra ortaya çıkacak fitne veya bozgunculuktur.

Belki de bilinen tarih içerisinde fitne veya bozgunculuk bu gün ki kadar yaygın ve şiddetli, sıkıntı veya ızdırap verici olmamıştır. O zaman beklenen fitne veya bozgunculuk döneminde mi yaşıyoruz diye düşünülebilir. Eğer öyleyse, o zaman Zülkarneyn Seddi ne zaman yıkılmıştır ve bu setin kalıntıları nerededir? Eğer yıkılmamışsa o zaman bu set hala nerededir?

“Dediler ki: “Ey Zülkarneyn! Ye’cüc ve Me’cüc yeryüzünde bozgunculuk yapmaktadırlar. Onlarla bizim aramıza bir engel yapman karşılığında sana bir vergi verelim mi?” Zülkarneyn, “Rabbimin bana verdiği daha hayırlıdır. Şimdi siz bana gücünüzle yardım edin de, sizinle onların arasına sağlam bir engel yapayım” dedi. “Bana demir madeni getirin” dedi. İki yamacın arasındaki boşluğu bir hizaya getirince, “körükleyin!” dedi. Demiri eritip kor yapınca da, “Bana erimiş bakır getirin, bunun üzerine boşaltayım” dedi. Artık onu ne aşabildiler, ne de delebildiler. Zülkarneyn, “Bu, Rabbimin bir rahmetidir dedi.” (18/Kehf/94-98)

Zülkarneyn bu iki topluluk arasına öyle bir engel koydu ki, Ye’cüc ve Me’cüc’ün bu engeli Cenâb-ı Hak (cc) dileyinceye kadar, yani kıyamete kadar ne geçmeleri ne de yıkmaları mümkün değildir. Evet, Zülkarneyn Allah’ın (cc) izniyle öyle bir engel yapmıştır ki bu engel kıyamete kadar ayakta duracaktır. Zülkarneyn öyle bir engel yapmıştır ki, bu engel insanlığı ve yeryüzünü Ye’cüc ve Me’cüc’ün şerrinden korumaktadır. Ne zamana kadar? ”……Rabbimin vaadi gelince onu yerle bir eder. Rabbimin vaadi gerçektir” dedi. O gün biz onları bırakırız, dalga dalga birbirlerine karışırlar. Sonra sûra üfürülür de onları toptan bir araya getiririz.” (18/Kehf/98,99)

“Nihayet Ye’cüc ve Me’cüc’ün önü açıldığı zaman her tepeden akın ederler. Gerçek vaad (kıyametin kopması) yaklaşır, bir de bakarsın inkâr edenlerin gözleri açılıp dona kalmıştır. “Eyvah bizlere! Doğrusu biz bundan gafildik. Hatta biz zalim kimselermişiz” derler.” (21/Enbiya/96,97)

Anlaşılacağı gibi, Zülkarneyn kıssasında, tesiri veya etkisi geçmişten başlayan ve kıyamete kadar da sürecek olan birçok hadise anlatılmıştır. Bunlardan Zülkarneyn’in kimliği ve yolculukları, karşılaştığı kavimler gibi olaylar tarihin derinliklerinde “-bir sırmış gibi-” kalırken, Ye’cüc ve Me’cüc’ün çıkması gibi durumlar ise geleceğe hitap eden ve ancak kıyamete yakın bir dönemde zuhur edecek olaylardır. Bu nedenle, bu olayların şu anda tekrar irdelenmesi afakî kalacak ve belki de konuya çok fazla bir katkı sağlamayacaktır. Buna karşılık, Zülkarneyn’in yaptığı bir eser vardır ve bu eser yıkılacağı güne kadar ayakta kalacaktır. Bu nedenle, eğer yıkılmışsa kalıntıları, yıkılmamışsa bütün azametiyle gözümüzün önünde olan, fakat bir türlü göremediğimiz bu setin araştırılması veya bulunması, diğer konulara nazaran daha kolay ve daha anlamlıdır. Ve belki cevapsız kalan birçok soru, bu setin bulunmasıyla cevap bulacak ve belki de bu setin kendisi bizzat bu soruların cevabı olacaktır.

Öyle de, insanları ve dünya düzenini Ye’cüc ve Me’cüc’ün bozgunculuğundan koruyan ve kıyamete kadar da koruyacak olan, yıkılmasıyla da hem mahlûkatın hem de dünyanın sonunu getirecek olan bu muhteşem eser nerededir?

“Rahmân, Kur’an’ı öğretti. İnsanı yarattı. Ona beyanı öğretti.” (55/Rahman/1-3)

O zaman Rabbinin (cc) ilk mesajı olan, “Yaradan Rabbinin adıyla oku!” (96/Alak/1) Oku, Rabbinin (cc), Kur’an-ı Kerimi kime öğrettiğini öğrenmek için oku. Oku, Rahman’ın (cc) kudretini, yüceliğini, azametini ve şanını öğrenmek için oku. Oku müminin kayıp hazinesini tekrar bulabilmek için oku.

Oku ama onlar gibi değil “Yaradan Rabbinin adıyla oku!” (96/Alak/1)

Oku, ama “……Biz Kitap’ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık……” (6/En’am/38) şuuruyla ve bilinciyle oku.

Oku, sadece  ”Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku. O’nun kelimelerini değiştirecek hiçbir kimse yoktur. O’ndan başka asla bir sığınak da bulamazsın.” (18/Kehf/27)

Kur’an-ı Kerim 1400 yıldır tek bir eksiği olmadan karşımızda durmaktadır.

“Şüphesiz o Zikr’i (Kur’an’ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz.” (15/Hicr/9)

Daha da önemlisi Kur’an-ı Kerim Yüce Yaratıcının bir kelamıdır ve içinde kesinlikle rast gele ve tesadüfî bir bilginin olması mümkün değildir. Bu nedenle bu soruların cevabı mutlaka vardır ve böyle de olmalıdır. ”Allah size kitabı, içinde her şey inceden inceye açıklanmış olarak göndermişken Allah'tan başkasını mı hakem isteyeceğim?...” (6/En’am/114), inancıyla, bilinciyle ve ruhuyla, Kur’an-ı Kerim’in mucizevî muhtevasını anlamak, hissetmek, O’ndan hisselenmek ve O’nun mucizevî düzeyine erişebilmek için, “Rahman, Kur’an’ı öğretti.” (55/Rahman/1,2) anlayışıyla tabiat kitabını daha iyi gözlemleyerek, kâinata öğretilen Kur’an-ı Kerim’i, hakkıyla okuyup, anlayarak, bu soruların cevapları bulunabilir.

Ve bu set geç olmadan bulunmalı ve bulunmak da zorundadır. Çünkü ”Onlar, kıyametin kendilerine ansızın gelmesinden başka bir şey beklemiyorlar. Muhakkak onun alametleri gelmiştir (ama öğüt almıyorlar). Kıyamet kendilerine gelip çatınca öğüt almaları kendilerine ne fayda verecek?” (47/Muhammed/18)

Kur’an-ı Kerim’in bütün hükümleri zaman ve mekânla kayıtlı olmayıp bütün zaman ve mekânlarda geçerlidir. 33 Dolayısıyla diğer konular gibi Zülkarneyn Seddi’de, özellikle ve öncelikle Kur’an-ı Kerim, Hadis-i Şerif’ler ve Müslüman’ın kayıp hazinesi olan akıl, mantık ve bilim çerçevesinde değerlendirilmelidir.

Yüzlerce veya binlerce yıldır gömülü bir elmasın bulunabilmesi için belki bir harita yeterli olabilir, fakat elmasla kömür arasında ki fark bilinmiyorsa, o zaman bir değil binlerce haritanın olması neye yarar? Kayıp bir çocuk bile verilen eşkâlle aranmıyor mu? Eşkâlle bulunan çocuklar arasından, şu bizim ki denilmiyor mu? O zaman, Zülkarneyn’in kayıp hazinesinin bulunabilmesi için de öncelikle onun tanımlanması, tanınması veya eşkâlinin çizilmesi gerekmez mi? Bu yüzden, Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şerif’lerde, bu setle alakalı ne kadar bilgi varsa, bunlar mümkün olduğu kadar teferruatlı bir şekilde değerlendirilmeli ve öncelikle setin özellikleri ortaya konulmalıdır.

 



[a] Manyetosfer: Dünyanın manyetik alanı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Pozitif Bilimler Yönünden Zülkarneyn Seddi

  Pozitif Bilimler Yönünden   ZÜLKARNEYN SEDDİ MEHMET ALİ NUR Rahman ve Rahim olan Allah’ın (cc) adıyla Yoktan var eden, evreni yaratıp ge...